Gündem

Kadın yazarın kadın cumhuriyeti… M. Sadık Aslankara'nın yazısı...

“Kadın Romancıların Roman Kadınları”, “Kadın Yazarların Kadınları” gibi pek çok başlık altında kadın yazarlarımızı, öykü, roman, oyun metni, deneme-eleştiri yazınsal türlerdeki verimleriyle ya da yapıtlarındaki kadınlarla aldım “Kitaplar Adası”nda. Ne ki “kad

Kadın yazarın kadın cumhuriyeti… M. Sadık Aslankara'nın yazısı...
28-10-2022 01:58

Füsun ÖZETİ| Akatlı, “1972-1992 döneminin, düzyazı ve anlatı edebiyatı” için yaptığı değerlendirmede, “son yirmi yılın en dikkate değer olgularından biri, edebiyatımızdaki kadın yazar patlaması,” demişti. (Tenha Yolun Ortasında, Oğlak, 1995, s.13)

Bir başka yazısında da Peride Celal’in, “Üç Yirmidört Saat’ten bu yana; gözlemciliğiyle, psikolojik ayrıntılara isabetli yaklaşımıyla ve içerikte nereleri kurcalarsa kurcalasın hep sadık kaldığı klasik tahkiyesinin sağlamlığıyla ilgi(sini) sürekli kıl(dığını)” yazmıştı. (Edebiyat Defteri, Afa, 1987, s.175)

PERİDE CELAL; ‘GECENİN UCUNDA’

“Peride Celal” adını ilk kez altmış yıl kadar önce yeniyetmeliğimde Cumhuriyet’te tefrika edilen romanıyla duymuştum. Kadın yazarlarımız arasında kapladığı yeri bilemezdim elbet, ama o yıllardan başlayan okumalarımla Türkçenin bu önemli yazarını yakından tanıyıp yapıtları üzerine yazdım sürekli.

h20 Kitap son bir-iki yıldır Peride Celal’in bütün yapıtlarını yayımlıyor da henüz tanışmamış okur, öyküleriyle romanlarını okuyup yakından tanıyor onu. h20, Peride Celal’den önce İrfan Yalçın’la İlhan Tarus’un yapıtlarını da yayımlayıp göz doldurmuştu. Peride Celal bunu taçlandırıyor.

İşte h20’nun yenice yayımladığı Peride Celal romanı, Gecenin Ucunda (2022). Şunca yıl sonra bir kez daha okuyunca gördüm ki, yazarının dile getirişiyle yapıt, “büyük bir aşk romanı”.

“Büyük roman” demek yeterli elbet, Peride Celal, soy bir romancı kumaşına sahip çünkü. Anlatıyı roman evrenine yerleştirmekteki ustalığına, dilsel tutumu da ekleniyor, kişileri bu evrene öyle yerleştiriyor ki, yapıt gerçektenlik duygusuyla bizleri kendisine bağlıyor.

Nice oylumlu da olsa, içine daldığınızda bir çabuk bitiyor. Okuması hafif, ancak katmanlar arasında okuru etkin kılan alımlama yoğunluğuna da sahip.

Peride Celal, cumhuriyetten önce doğmuş cumhuriyetle birlikte boylanmış serpilip gelişmiş bir yazardı. Gecenin Ucunda romanında büyükannesi büyükbabası Osmanlı saray görevlilerinden, annesiyle kendisi cumhuriyet bireyi İstanbullu Macide’yi tanıtıyor.

Macide üniversiteyi orada okumuş, ama bir bankada hukuk müşaviri olarak Ankara’ya yerleşmiştir. Bu çerçevede ülkenin kültürel, siyasal, ekonomik, sınıfsal konumlanışı bütün ayrıntılarıyla, romanın yazıldığı tarihlerdeki döneme değgin etnolojik, folklorik değerlerle, doğaya dönük önemli saptayımlar ve belgesel zeminli akışla getiriliyor.

Romanda yer alan hiçbir dolantıya girmeden Macide’nin gözünden sizi, 1950’ler Ankara’sıyla buluşturup noktalayayım istiyorum yazıyı:

“İstanbul’u ne kadar seversem seveyim Ankara kurtarmıştı beni. Küçük, temiz bir kentti. Belki de Türkiye’de hırpalanmadan, yıpranmadan, kirlenmeden yaşanacak tek yerdi. Atatürk’ümün havası esiyordu biraz orada. Ondan sonra gelenler politika oyunları, tutkuları, kötülükleriyle kente yerleşseler bile, eski güzel günlerin izlerini büsbütün süpürüp silememişlerdi. Geniş, beyaz yollarda akşamları akan insanların arasındaki eşitlik, yakınlık elle dokunulur gibiydi. Ata’ya sığınmıştık biraz orada. Onun için mi gider gider Anıtkabir’i dolanırdık öyle; ona yaklaşmak, ondan umut almak, karanlık yüreğimize, taşının toprağının yanından fışkıracak bir kaynak aramak, buydu amacımız belki de…” (27, 28)

Yeniden yeniden okumalara aday bir roman Gecenin Ucunda. Sıra sizde.

 

DÜNYA DAMLASI…

YASMİNA REZA: ‘NE MUTLU YARINLARI’

Ülkemizde kitapları kadar oyunlarıyla da tanınan bir yazar Yasmina Reza. Bu kez Ne Mutlu Mutlulara (Çev. Aysel Bora, Can, 2018) adlı romanıyla geliyor okur önüne. Karı koca, uzak-yakın akraba, komşu vb. bunları yumak yapıp okur önüne atıyor Yasmina.

Tam bir roman dramaturjisi eşliğinde, yer yer komedi dell’Arte havası, tartımıyla yoğunlaştırıp su gibi akıtıyor anlatısını. Dramayı iyi bilen yazar olarak zaten alaysamayı aykırılıklar, çatışmalar eşliğinde kullanıyor hep.

Kapitalizmin üzerimize üzerimize geldiği, bizi sıkıştırıp darmadağın ettiği birbirimizi anlamanın artık yüke dönüştüğü, herkesin kendi iç dünyasına çekilip ıssızlaşarak anlamını yitirdiği bu çağda roman kişileri olarak bireyler, mutluluk adının bile anılamayacağı, sonuçta artık aşkın da yaşanamadığı bir evrendedir.

Bu yüzden kartondur adeta, her biri çizgi film kişisi benzeri abartılı, tuhaf, acınası komiklik sergiler. Kadın ya da erkek, karşısındakini perde önüne getirip istediği gibi konuşturur, konuşması bittiğinde sahneden çekip kendi oyununu sürdürür yine.

Ne ki ruhsal durumların birer geometrik biçim halinde ortaya döküldüğü roman kişilerinden “neşeli olmaya devam etme(leri beklenecektir)” ille. (48) Bu yüzden herkes bir düşünce balonu halindedir; sırası gelen konuşur romanda, dinleriz onu, ama düşünce balonunda neleri geçirdiğini de anlarız onun.

Komik ve hüzünlü bulvar komedisi kıvamında bir roman adeta Yasmina Reza’dan.

 

ÖYKÜDENLİK…

GONCA ATAÇ: ‘AH’

Gonca Ataç, “dört dörtlük olamayan hayatlar”a yeniden bakarak okuru selamlıyor ilk öykü kitabında: Ah (Edebiyatist, 2021, 29). Yasmina gibi Gonca da kimileri erkek, ama çoğunluğu kadınlardan bir portre galerisiyle, toplumun adeta köleleştirerek her türlü haksızlığı reva gördüğü kadın varlığa dayalı bir koro çıkarıyor karşımıza.

Ev içlerinden sokağa, iş hanlarıyla atölyelere, gecekondulara minibüslere uzanan çok geniş bir anlatı coğrafyasında, yer yer olgusal hatta tanıdık yaşantılar eşliğinde kuruyor Gonca bunları. Genelde anlatımcı da olsa soyutlayıma açık öykülemeyle sürdürüyor metnini. Çarklar arasında ezilen, yine de teslim olmayıp direnen kadınlar, erkek öyküleri arasında da görünüp seçilebiliyor hemen.

Kadınların kurup yaşatacağı bir cumhuriyet olmalı emekle üretkenlikle, yaratıcı yaşatırlıkla ve elbette aşkla; peki nasıl gerçekleşir bu? Yazarak elbet, Gonca bunu yapıyor işte; kadınların özgürce kurduğu cumhuriyetin kadın yazarı o.

Marguerite Duras, “Yazmak; yaşamımı dolduran, beni büyüleyen tek şey,” der ya (Yazmak; Can, Üçüncü Basım, 2021, 17), kadınlarımız bunca ezici baskı altında, her türlü şiddet, cinayet, taciz, tecavüz, işkence altında yazmayı sürdürüyor yazdıkça ve yazıldıkça da özgürleşiyor. Tabii cumhuriyetle. Demek ki cumhuriyet, yanına kazılacak “kadın özgürlüğü” aynı zamanda.

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER