Gündem

Emeğin pasif direnişi

İşinde mükemmelleşmek, terfi etmek, iş yaşamında başarılı ve gözde olmak artık bir hedef değil. Yalnız sana denileni yap, mesain bitince işten çık ve canın ne istiyorsa onu yap! İşte liberal ekonominin “bug”ı sessiz istifa.

Emeğin pasif direnişi
23-10-2022 14:23

Bir ÖZETİ| şirket düşünün: Çalışanlar mesaiye başlamadan önce toplu yoga veya meditasyonlara katılıyor. Düzenli “parti” etkinlikleri yapılıyor. Haftasonu organizasyonları ile “iş” çerçevesi dışında da bir araya geliyorlar. Hepsine katılmak zorunlu mu? İsterseniz katılmamayı bir deneyin!

Dünya üzerindeki neredeyse birçok orta ve büyük ölçekteki şirketin yaptığı bu uygulamaların amacının çalışanları bir “aile”ymiş gibi hissettirip daha çok özveri sergilemeye yönlendirmek olduğu açık. Öte yandan bu çabaların daha derin bir endişeden kaynaklı olduğunu da düşünebiliriz.

İSTEMEYİ BIRAKMAK

Görünürde her şey, 17 saniyelik bir TikTok videosuyla başladı. 20’li yaşlarında bir mühendis olan Zaid Khan, ekranda New York kent görüntülerinin olduğu videoda şunları söylüyordu:

“Sessiz istifa” terimini kısa süre önce öğrendim. İşinizi tamamen bırakmıyorsunuz ama daha fazlasını isteme ve konumunuzun ötesine geçme fikrini bırakıyorsunuz. Görevlerinizi hâlâ yerine getiriyorsunuz, ancak artık koşuşturma kültürünün bir abonesi değilsiniz. Gerçek şu ki, değeriniz emeğiniz tarafından tanımlanamaz!”

Dünya üzerindeki milyonlarca beyaz yakalı tarafından izlenen video bilinçlerde, kapitalizmin tüm arızalarına karşın en büyük vaadi olan “Yeterince çalışır ve istersen sen de sahip olabilirsin” ütopyasını yerle bir etmiş olabilir. Elbette söz konusu video bu düşünceyi anlamlandırmak için bir araç olsa da aslında bu ütopyaya ilişkin kuşku yıllardır beyaz yakalıların ortak belleklerinde büyüyordu.

Nitekim çalışanlar, “sessiz istifa” tanımıyla bunu -kavramsal olarak- yeni keşfetmiş olsa da iş dünyası iş verimliliğinin giderek düşeceğini yıllar önce öngörmüş olmalı ki, çalışan ve kurum arasındaki bağları güçlendirmek için yazının başında değindiğim uygulamaları yaşama geçirdiler.

İş yerinden ayrılanların sosyal medyadan veya kurumsal e-postaları üzerinden duygu dolu mesajlarla veda etmelerinin giderek alışıldık duruma geldiğini düşünürsek pek de başarısız olduklarını söyleyemezdik. Pandemi olmasaydı...

KAPİTALİZMİN İŞ AHLAKI

Kapitalist iş modeli, çalışma ahlakını her ne kadar Avrupa’dan ABD’ye göç eden Protestan kültüründen miras almış olsa da ideal çalışan çerçevesi II. Dünya Savaşı’nda aldığı yenilgiden sonra düzene içkin olan Japonya’da ortaya çıktı.

Kökünü “shokunin” adı verilen ve bir zanaatkârın işini mükemmeleştirmek için kendini adamasına dayanan bu insan tasarımı, birçoğunuzun çok iyi bildiği bir kavramla eşlenerek dünyanın gündemine gelmişti: “Harakiri.” Başarısız olan Japon samurayların kendini öldürmesinden esinlenen ve zaman içinde başarısız olan bir Japon iş insanının kendini öldürdüğü haberleriyle bilinçlerde yer edinen bu ahlak, Doğu kültüründeki tutku ve adanmışlıkla, Batı’nın fırsatlar dünyasını bir araya getiriyordu.

Bu fırsatların ekonomik yansımasına gelirsek yine II. Dünya Savaşı sonrası dünyada hızla büyüyen ekonomi ve savaş görmemiş ilk kuşak olan “baby boomer”ların 60’ların sonundan itibaren iş yaşamına girmesi hem kültürel hem ekonomik anlamda bir refahın oluşmasını sağladı. Türkiye’de de “Emekli maaşlarımızı birleştirip bu evi aldık, şimdi mümkün mü?” serzenişleriyle tanımlanabilecek bu kuşaklar, aslında alınabilecek her şeye de olabilecek en ucuz biçimde sahip oldular.

Onların ardından gelen kuşaklar içinse yaşam her dönemde biraz daha zorlaştı. Artık ne o kadar fazla alınabilecek başı boş mülk ne de olanları alabilecek bir alım gücü vardı. Yine de çalışma düzeninin kitlesel bir hareket yaratmadan sürmesinin nedeni belki çaresizlik belki de düzenin hiç ulaşılamayacak hedefleri ve düşleri hâlâ ulaşılabilirmiş gibi gösterme konusundaki becerisiydi.

BÜYÜK İSTİFA HAREKETİNİN DEVAMI

Ancak pandemi, gerçekle, “miş” gibi olan hemen her şeye kalın bir sınır çizerken bundan en çok etkilenenlerin başında beyaz yakalılar geliyordu. Birincil alıcısı oldukları pek çok kültür ve tüketim ürünlerinden yoksun kalan, sinemaya, konsere, eğlenmeye gidemeyen, mutsuz hissettiğinde yiyip mutlu olduğu abur cuburlara hemen ulaşamayan, ailesiyle zaman geçirip içinde yaşadığı insafsız piyasa koşulları gerçekliğinden biraz olsun uzaklaşamayan, “evde çalışma düzeni”ne geçildiğinde mesai saatleri dışında da artık emrivakilere maruz bırakılan, iş yerindeki sosyalleşme yok olunca kendini sosyal açıdan eksik hisseden, yalnızlığıyla yüzleşmek zorunda kalan ofis çalışanları “büyük istifa hareketi”ni başlattı.

Pandemi döneminde kurumları en çok korkutan akımlardan olan bu hareketle dünya çapında pek çok çalışan kendi istekleriyle işlerinden ayrıldı. Yaşamının denetimini eline almak isteyen belki milyonlarca nitelikli çalışan, kendini yeniden tanımlayıp anlam bulabileceği bir düşün peşine düşerken çok daha fazlası için böyle bir şans yoktu. Bu yüzden “sessiz istifa”yı “büyük istifa hareketi”nin bir parçası olarak görmek çok da yanlış olmaz. Öte yandan tüm bu olan bitenlerin küresel bazlı, esnek mesaili yeni bir çalışma tasarımının tüm kurumlara yayılmasından önce oluşan bir hazırlık süreci olduğunu söylemek de mümkün.

ŞİRKETLERİN SESSİZ İSTİFA İLE SAVAŞI

Şirketler çalışanlarında kurumsal aidiyet oluşturmak için birçok yöntem deniyor. İşte bazıları...

İsimsiz geri bildirim sistemi: Çalışanlar içinde bulundukları alanda yaşanan bir sorunla ilgili her an isimsiz bir geri bildirimde bulunabiliyor. Böylece sorunların daha hızlı çözülmesi hedefleniyor.

Kişiselleşmiş kariyer haritalaması: Çalışanlar geleceğini belirsiz görürüse aidiyeti düşüyor. Bu yüzden şirketler olabildiğince çok çalışan için kurumsal geleceğine yönelik bir kariyer haritası çıkarıyor.

Esnek çalışma ortamı: Pandemiyle 9-5 mesaisi dışında da bir düzen olabileceğini fark eden çalışanlar için şirketler, esnek ve kişiselleştirilmiş çalışma düzenleri tasarlıyor.

ABD’NİN YARISI SESSİZ İSTİFACI

Gallup Araştırma Şirketi’nin araştırmasına göre, sessiz istifa düşüncesiyle işe gidenler ABD nüfusunun yarısını oluşturuyor. Kuruma bağlılık duyan çalışanların oranı ise yalnız yüzde 32 ile son 10 yılda görülen en düşük oranda. Ayrıca araştırmada 35 yaş altı ofis çalışanlarında bağlılıkta azalmanın diğer yaş gruplarına göre çok daha yüksek düzeyde arttığı belirtiliyor.


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER