İnanın yazmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Deprem bölgelerinden Kahramanmaraş, Adana, Antakya ve İskenderun’u dolaştım. Şunu söyleyeyim: 17 Ağustos depremi nasıl bir felaketse şu anki durum bundan çok daha büyük.
İlk deprem şokunun ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yardımlarıyla Adana’ya gittim. Gaziantep otobanıyla Kahramanmaraş’a ulaşmaya çalıştım. Fakat viyadükler yıkıldığı için otoban Osmaniye’den itibaren kapatılmıştı. Tali yollardan Nurdağı’nı araçla tırmandık. Karla karışık bir yağmurun olduğu buz gibi bir hava olduğunu söylemem gerek.
Saatler sonra Kahramanmaraş’a ulaştığımda kaosla karşılaştım. Enkaz altındakilerin de bir şekilde kendisini dışarı atanların da nasıl hayatta kalacaklarına dair hiçbir fikirleri yoktu.
NEDENİNİ DÜŞÜNÜN
Ortamı şöyle anlatayım: Zifiri bir karanlık, enkazlardan gelen yardım çığlıkları, ne bir su ne de yardıma gelecek kimse var çevrede. Gündüzü de orada geçirdikten sonra diğer bölgelerde yaşananları görmek için tekrar Nurdağı’na çıkarak Adana’ya ulaşmak için yola koyuldum. Yollar yıkıktı. Sekiz saat boyunca kilitlenmiş bir yolda, kar yağışının ortasında beklemek zorunda kaldık. Telefonların çekmediği, internetin olmadığı bir ortam düşünün. Trafiği aştıktan sonra Adana’ya sonra da İskenderun’a geçtim. İskenderun’da deniz taşmış, yollar 10-15 santimetre yükseklikte suyla kaplanmıştı. Limandaki yangın devam ederken vatandaşların yüzünde büyük bir bezmişlik gördüm. Nedenini, nasılını siz düşünün.
SAHİPSİZ CESETLER
Yerlerdeki sahipsiz cenazelerin arasından geçerken enkazlardan gelen yardım edin çığlıklarının arasından yürümek zorunda kaldım. Çünkü yapacak hiçbir şeyiniz yok. Uzman ekip yok, elektrik yok, araç gereç yok. Kilolarca ağırlıktaki betonu kaldıramayacağınız gibi enkazdaki insanlara zarar verme riskiniz de var.
KADİM BİR ŞEHİR
Çoğu ailesini ve tüm varlıklarını kaybetmiş durumda, bir kap çorbaya hasret kalmışlardı. Yıkım büyüktü. Yani ben en azından öyle sanıyordum. Ta ki Antakya’ya girene kadar. Şu ana kadar Antakya için ne duyduysanız ne gördüyseniz inanın bundan çok daha büyük bir felaketi yaşıyor şehir. Binaların da yüzde 100’ü depremin darbesinden nasibini almış. Yüzde 70’i ise ağır hasarlı kullanılamaz durumda. Antakya kadim bir şehirdir. Binlerce yıllık tarihinde birkaç kez depremler nedeniyle yok olup yeniden inşa edilmiştir. Antakya için yeniden doğuşu gerektirecek bir yıkımla karşılaştım. Şaşkınlığım hâlâ geçmiş değil.
ANTAKYA BİTMİŞ DURUMDA
Büyüklüğünü tanımlayama-dığım bir felaketin içerisinden geçiyoruz. Maalesef ölüm sayıları şu an açıklananların birkaç katı olacak. Sadece Antakya’da ilk 24 saat çok önemli olmasına rağmen on binlerce binaya hiç müdahale edilemedi. 24 saatin sonrasında ise tek tük arama kurtarma ekipleri çalışmalara başladı. 48 saatin ardından ise artık mucizelere bel bağlamak zorundayız.
9 şiddetindeki depremde, daha güvenli diye binaların içine kaçan Japonları gördükten sonra bana depremin büyüklüğünden bahsetmeyin.
Diğer yerler de benzer durumda ama Antakya bitmiş durumda Antakya’ya yardım lazım.
Sonra hesabını soracağız bunların.
GÖĞSÜM DARALIYOR
Kim kimin eşi, çocuğu, torunu bilinmiyor. Sahipsiz çocuklar hastanede öylece bekliyor. Arada bir su, yemek veriyorlar. Gariplerin ne olduğunu bile anladığını düşünmüyorum. Nasıl yaşayacaklar bu hayatı inanın göğsüm daralıyor düşünürken.